Yazan: Mustafa Kaya
Mayıs 2010
Kapadokya yerleÅŸimlerindeki Rumlar, kentlerini imar ederken birer de ikinci isim koymayı ihmal etmemiÅŸler. NevÅŸehir Kalesinden taa Göre’ye dayanan konakların üçlemeli taÅŸköşk kemerlerinin zarif görünümünden olmalı, NevÅŸehir Rum Mahallelerine “Pera”, Ãœrgüp Sineson’a “Küçük Atina”, Ãœrgüp’ün eski köyü ÅŸimdi Kayseri YeÅŸilhisar’ın BaÅŸköy’üne de “Küçük Paris” adını koymuÅŸlar. Bu isim koymalar tabii ki bir hedef seçerek köylerini, kasabalarını o büyük kentler düzeyinde mamur edebilmek için. Ä°spanyol Atasözünün belirttiÄŸi gibi “Duam, benim hayatımdır” ilkesi ile, güzel kentlere göçü deÄŸil, oturduÄŸu yerleri güzelleÅŸtirerek yerleÅŸik uygarlığa yönlendiren bilinçli olarak sözle büyülemedir; geleceÄŸe dair önermelerdir… Bu güzel kentlerin yaÅŸayan örneklerini NevÅŸehir’de göremiyorsak da MustafapaÅŸa’da (Sinasos), Güzelyurt’ta (Gelveri) ve YeÅŸilhisar BaÅŸköy’de (Potamya), 100 yıl öncesinin verilen isimlerine layık olduklarını anlamaya yettiÄŸini kavrıyoruz.
Bilinen ilk adı Potamya olan, daha sonra Ortaköy ve ÅŸimdi de BaÅŸköy olarak konmuÅŸ bulunan köy, Roma Dönemi’nde Mavrucan, Potamya ve Kavasos olmak üzere bitiÅŸik bir kentmiÅŸ. Bu birleÅŸik geçmiÅŸi ÅŸimdi de yakınlıklarından kolayca anlayabiliyorsunuz. 1924 Mübadelesinde Potamya’dan Rumlar gidince BaÅŸköy’deki (Kavasos) halk buraya göçmüş ve eski köylerinin adını almışlar. Güzelöz (Mavrucan) vadinin en altında SoÄŸanlı-YeÅŸilhisar, Derinkuyu, Ãœrgüp kavÅŸağında yer alıyor. Ãœnlü Roma Ä°mparatoru Mavrision bu köyden olduÄŸu için, köyü Roma topraklarına katmış köy de adını ondan almış…
YanardaÄŸların öfkesi geçerken asit ve küllerinin karışımı olan ignimbrit kayaçlarından oluÅŸan sert tüfler, Güzelöz’den baÅŸlayarak kale görünümü veren kaÅŸ dediÄŸimiz dik ve sarp yamaçlar formundadır. Üç köyün de ilk yerleÅŸimleri bu kaÅŸ kısımlardadır. Eski BaÅŸköy (Kavasos) öyle gözüküyor ki taÅŸ binası olmayan kayaya oyulmuÅŸ kovuklar ÅŸeklindedir ve baskınlara, eÅŸkıyalara hiç kendini belli etmediÄŸi ayan beyandır. Daha da önceleri belki de sadece bir kav (küv) yeri (ÅŸarap üretim yeri) idi. I. derecede Ä°pek ve Ordu yolunun Ä°ncesu Karahöyük’ten ayrılan Kilikya yolu buradan geçtiÄŸi için yolculara üzüm ürünleri satışı kârlı olmalıydı.
Potamya’nın, bu iki yerleÅŸimin ortasında gerçekten de mamur ve çok özenilmiÅŸ bina ve süslemeleriyle, kent hedefini yakalamış bir yerleÅŸim olduÄŸu ÅŸimdi dahi kolayca hissediliyor. Eski okulun karşısındaki birbirine dayanmış evlerin iki kat ayrımını belirten çıkmalarındaki kabartma süslemelerin 50-60 tane olmasını Potamya dışında görmedim. Evlerin kabartmalarındaki süslemelerde simge çeÅŸitliliÄŸi ve işçilikteki özen, tüm köy halkının burasını “Küçük Paris” yapma idealinin tescili olarak bizlere halen sırlarını sunuyor. Vadinin dik yamacının altındaki eÄŸimde hiçbir evin diÄŸerinin cephesini örtmemesi, halen suyu kesilmemiÅŸ ulu cevizlerle yeÅŸilliÄŸe bürünmüş dereyi seyir olanağı veriyor. Bu çalışkan insanlar, günün yorgunluÄŸunu bu evlerin kemerlerle dolu geniÅŸ balkonlarından derenin sesini dinleyerek ve Sen Nehri gibi akan yeÅŸilliÄŸin arasındaki girebolu aÄŸaçlarının açık kırmızı salkım kümelerini seyrederek yorgunluklarını atarlardı.
“Dönersem, evi alırım; dönemezsem, ev senin”
Büyük Mübadele’de bu köyden Andonis ÇERÄ°KOÄžLU’nun Grekçe olarak yazdığı veya derlediÄŸi bir ÅŸiir ya da türküde şöyle deniyor:
“Bembeyaz sarayların, güzelim okulumuz,
Ayrılık vakti gelince onlar bile ağladı.
Aydınlık, güzel okul, yeni yepyeni okul,
Daha sana doyamadan boÅŸ kalacaksın okul…”
Bu kadar güzel mimariye sahip bir okulun ÅŸu anda boÅŸ durması, hele birkaç penceresinin çerçeveleri kırılmış halde açık kalması, binbir emekle yapılan ve baÅŸlı başına bir eser olan mimari yapının kaderinin, yapıldığı yıllarda yazılan ÅŸiirde çizildiÄŸini de söyler gibidir. Köye giriÅŸte evi bulunan Dimitri BEZÄ°RCÄ°OÄžLU da evinde hiç oturamamış. Çünkü bu vatanı terk edeceklerine kesinlikle inanmamışlar. Cümle kapısının arkasındaki isim ve soyadı 80 yıl sonra torununun evini bulması için bir kılavuzdu sanki. Dede Dimitri, kaytararak Ä°stanbul’da kalıp geri gelmeyi planlayarak anahtarı köyün ÅŸimdiki muhtarı Hamza KAPUSUZ’un dedesine emanet etmiÅŸti: “Dönersem, evi alırım; dönemezsem, ev senin” demiÅŸti. Dede Dimitri, Yunanistan’a gönderildi. Orada fırtınalı bir günde çadırın orta direÄŸini tutarken evi için aÄŸlıyordu ve “adım Mehmet olsaydı da keÅŸke gelmeseydim” diye diye sabahı etmiÅŸti köyü darmadağın eden fırtınada.
Torun Dimitri KATSÄ°KAS “Burada BezircioÄŸlu idik; orada KeçicioÄŸlu olduk” diye her zamanki esprisini söylüyor. KATSÄ°KAS, “KeçicioÄŸlu” demekmiÅŸ. Torun Dimitri yıllar sonra köyü ilk ziyaretinde, kendini tanıtınca Muhtarın babası aÄŸlamaya baÅŸlamış ve “koÅŸ kız koÅŸ! evin sahibi geldi; hemen anahtarları getir” diye bağırmış. Dimitri KATSÄ°KAS “Bana aÄŸlayarak anahtarı teslim eden bir insanın mensup olduÄŸu halk ile Yunan halkı düşman olamaz” demiÅŸ ve o günden beri 60’tan fazla Türkiye’ye ve Ãœrgüp’e gelmiÅŸ. Ãœniversite bitmeden Türkiye’ye gelememiÅŸ; çünkü Türkler hakkında korkutucu öyküler anlatıldığı için etkisinde kalmış. Anahtarı ÅŸimdi Larissa Anadolu Göçmenleri DerneÄŸi’nde saklıyor Dimitri.
Aziz Yorgios
BaÅŸköy’ün mimarisi korunarak ve onarılarak turizme kazandırılmakta çok geç kalınmıştır. Halen de okul, cami yapılmış olan kilise, kaya kiliseler bakımsız ve yıkıma terkedilmiÅŸ durumda. O ÅŸefkatli kadınların, mutlaka bir ÅŸey ikram etmeden yanımıza oturmayan DerviÅŸ Dayı gibi insanların “ben Adana’ya düğüne gidiyorum; eve haber bıraktım öğle yemeÄŸine mutlaka gidin” diye tembihleyen muhtarın, bu geleneksel özellikleri kaybolmadan bu köyün turizme kazandırılması ÅŸarttır. Hele hele Hıristiyanlığın birinci sırada, en büyük azizlerinden biri olan Aziz Yorgios’un bu köyden olduÄŸu dünyaya tanıtılırsa, BaÅŸköy’ün turizme kazandırılmasının ne kadar önemli bir olay olacağı anlaşılır. Kaynaklarda Aziz Yorgios’un Kapadokyalı olduÄŸunu belirtip, hangi yerleÅŸimden olduÄŸu belirtilmemiÅŸse de Ortodoks Literatüründe Potamyalı olduÄŸu yazılmış olmalıdır. Andonis ÇERÄ°KOÄžLU’nun ÅŸiirinde de;
“Aziz Yorgi, efendimiz, altın suvarimiz
Ne yapacaksın kılıç ve de altın mızrağı ?
Aziz Yorgi tepeden, güzel manastırından
Koru Potamyamızı, lütfen yap bu iyiliği.
Sen de Kapadokyalısın, köyümüzün çocuğusun
Küsme bize sen de Potamya’nın evladısın
Biz manastırında kandilleri yakardık
Sen de canavarı, ÅŸeytanın yılanını boÄŸardın”
demekte ve devamındaki dörtlüklerde de Aziz Yorgi’nin “Hıdır Ä°lyas”la birleÅŸtiÄŸini de vurgulamaktadır. Åžiirde, günümüze ulaÅŸan tek Bizans Destanı Kahramanı Kapadokyalı DiÄŸenis Akritas’ın da adı geçmektedir. [1] Ãœrgüp’e 3 Km, YeÅŸilhisar yönünde Ãœzengi Vadisinde mezar-güvercinliklerin pek çoÄŸunda Aziz Yorgi’nin atlı resmi bulunmaktadır. Hıristiyanlık ve Müslümanlığın arasındaki 600 senelik boÅŸlukta oluÅŸan Yorgios Dini’ne [2] ait bir yerleÅŸim olma olasılığı da vardır. Ãœzengi’nin resimli güvercinlikleri, SöveÅŸe Mozaikleri (Sobesos Antik Kenti), Haçlı Kilise ve süslü mezarı ile devamındaki BaÅŸköy, Aziz Yorgios, ilginç coÄŸrafyası ve güzel evleri ile Anadolumuzun birçok özelliÄŸini barındıran çekici bir kültürel mekan olmayı çoktan hak etmiÅŸtir… Her yönü ile Küçük Paris yapalım Potamya’yı…
Dip Notlar:
[1] Diğenis Akritas, Günümüze Ulaşan Tek Bizans Destanı. Hz: Richard C. Dietrich. Tarih Vakfı Yurt yay. 2009 İst.
[2] İslam -Türk İnançlarında Hızır yahut Hızır-İlyas Kültü. A.Yaşar OCAK. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü. Ankara 1990.
Not: Bu yazı Peribacası Kapadokya Kültür ve Tanıtım Dergisi’nin Mayıs 2010 sayısında yayınlanmıştır. Derginin telif hakları ile korunmaktadır. Hiçbir ÅŸekilde kopyalanamaz. www.cappadociaexplorer.com