Yazan: Danielle North
Mayıs 2010
Ortahisar yakınlarında büyük bir kaya kütlesine oyularak yapılmış olan manastır Hallaç Manastırı olarak biliniyor. Doğanın güçlerine yüzyıllardır dayanmayı başaran manastır yavaş yavaş çökmesine rağmen içindeki bilgi hazinesini korumaya devam ediyor.
Ortahisar-Ãœrgüp yolu üzerinde, Ortahisar’ın 1 km kadar kuzeydoÄŸusundaki Hallaç Manastırı adını içinde bulunduÄŸu Hallaç Deresi mevkiinden alır. GeniÅŸ bir kayalık alana yayılmış olan manastır 11. yüzyılda yapılmıştır. O dönemlerde manastırda yaÅŸayan rahiplerin bölge halkını tedavi ettiklerine ve onlara ilaç hazırladığına dair inanış nedeniyle ‘Hastane Manastırı’ da denmektedir. 20.yy’da güvercinlik olarak kullanılan manastırın kapı giriÅŸleri, Kapadokya bölgesinde sık görüldüğü üzere istenmeyen yırtıcıları uzak tutmak için bloke edilmiÅŸ ve güvercinlerin rahatça girip çıkabilmeleri için yüksek bölümlerine küçük delikler açılmıştır.
Büyük bir kaya duvarına 3 cepheli olarak oyulan manastırın önünde büyük bir açık alan vardır. Batı duvarı artık neredeyse tamamen kaybolmuş durumda olan manastıra bu açık alanın güney tarafından girmek mümkündür. Kilise ve mutfak olduğu anlaşılan bölümlerin dışında kalan bölümlerin hangi amaçlar için kullanıldığı tam olarak bilinememektedir.
Kuzey duvarı
Kuzey duvarının ortasındaki kapı sütunlarla bölünen büyük bir odaya açılır. Sütunların başlıkları, baklava biçimi ve üçgen gibi geometrik desenlerle oyularak ve bölgedeki Bizans yapılarında örneklerine sıkça rastlanabilecek karakteristik kırmızı boya kullanılarak süslenmiştir. Bu büyük odanın kilise mimarisinin temel parçalarından biri olan doğu-batı kilise mimarisi yerine kuzey-güney ekseninde yapılmış olması dinsel kullanım amacı ile ilgili görünmektedir. Manastırda yaşayan keşiş topluluğunun bu bölümü ortak yaşam alanı olarak kullanmış olabileceği düşünülmektedir.
Batı duvarı
Alanın kuzeybatısındaki köşeden girilen ferah ve kare odada, günümüzde büyük ölçüde yıkılmış ama zamanında yukarıdaki kubbeli tavanı taşıyabilecek saÄŸlamlıkta dört sütunun olduÄŸu hissedilmektedir. Bu odada, giriÅŸin solundaki duvarın birleÅŸim yerine yapılmış küçük bir kabartma vardır. Kabartmada, kollarını havaya açmış sivri ÅŸapkalı bir adam figürü, koÅŸma ya da sıçrama halinde görülmektedir. Bu figür, Kapadokya’nın diÄŸer kayadan oyma kiliseleri ya da manastırlarında rastlanmayan benzersiz bir figürdür.
Buranın güneyindeki küçük odanın ise bölgedeki benzeri yapılardan hareketle bir mutfak olduğunu söyleyebiliriz. Tonozu çökmüş olan bu oda manastırın en iyi korunmuş odasıdır.
Doğu duvarı ve kilise
Manastırın en iyi korunmuş duvarı olan doğu duvarı üzerindeki süslemeler görmeye değerdir. Cephe, duvara yapışık sütunlar, girintiler, nişler, pencereler ve bir oyma haç içeren belirgin bir dikdörtgen panelle doldurulmuştur.
Manastır kompleksinin en ilginç bölümü yüksek tavanlı ve beş kubbeli kilisedir. Aslında dört ince sütundan oluşan kilisenin iki sütunu sağlamdır. Diğer iki sütunun ise tavandan sarkan parçaları kalmıştır. Bu sütunların başlıkları, manastırın diğer bölümündeki sütunlar gibi kayadan oyularak yapılan geometrik şekillerle süslüdür. Bu süslemeler içinde dikkati en çok çeken boynuzlu hayvan başlarıdır.
Üç apsisli kilisenin orta apsis duvarında büyük oranda zarar görmüş fresk kalıntıları vardır. Bu fresklerde, ortada Meryem Ana ve taç giymiÅŸ bir çocuk, sol tarafında Cebrail, saÄŸ tarafında ise, doÄŸu manastır yaÅŸamının ana hatlarını oluÅŸturan ve Hıristiyan dünyasının önemli azizlerinden biri olan Aziz Basileos elinde bir kitap taşırken resmedilmiÅŸtir. Ayrıca, Kapadokya doÄŸumlu olan Aziz Basileos’un adı kilisenin duvara yapışık sütunlarından birine kırmızı boya ile yazılmıştır. Kilisedeki bu iki süslemeye dayanarak manastırın 11. yüzyılda burada yaÅŸayan keÅŸiÅŸler ve yerel topluluk tarafından ‘Aziz Basileos Manastırı’ olarak adlandırıldığı tahmin edilmektedir.
Not: Bu yazı Peribacası Kapadokya Kültür ve Tanıtım Dergisi’nin Mayıs 2010 sayısında yayınlanmıştır. Derginin telif hakları ile korunmaktadır. Hiçbir ÅŸekilde kopyalanamaz. www.cappadociaexplorer.com