English
Men�
Kapadokya Rehberi
Peribacası Dergisi
Peribacası Kapadokya Yayınları
Kapadokya Firmaları
Kapadokya Fotoğrafları
Kapadokya Fotoğrafçıları
Kapadokya Haritaları
Kapadokya Karikatürleri
Kapadokya ve Sanat
Kapadokya Yazıları
Kapadokya Yayın Arşivi
Kapadokya Efemera Arşivi
Kapadokya Video-Film Arşivi
Sosyal Medya Adreslerimiz
Sivil Toplum Kuruluşları
Önemli Telefonlar ve Linkler
Site Güncellemeleri
Belge ve Fotoğraflarda Kapadokya
Firma Arama
Şehir
İlçe-Belde
Hizmet Alanı
Firma
Anket

Sanat ve müzik festivalleri Kapadokya'ya olan ilginin artmasını sağlıyor mu?
       
Evet.
Hayır.
Mail List
Yeni Kayıt
Şifremi Unuttum

Büyük Anadolu Yürüyüşü'ne Avanos desteği. Ayşe Mergenci'nin D. Akdeniz Kervanı izlenimleri...

Büyük Anadolu Yürüyüşü

Anadolu doğasının hoyratça kullanılışına tepki duyanlar tarafından başlatılan ve gün geçtikçe destekçileri çoğalan “Büyük Anadolu Yürüyüşü Hareketi”ne 05 Mayıs 2011 günü Avanos’tan da bir kervan katılacak. Herhangi bir kurum veya kuruluşun liderliği, paydaşlığı olmadan gelişen, tamamen bireysel, gönüllü çabalarla gerçekleşen yürüyüşte “Anadolu’yu Vermeyeceğiz” sloganıyla hareket eden katılımcılar, nisan ayında Anadolu’nun dört bir yanından kervanlarla Ankara’ya doğru yola çıktı. Kervanlar, 40 gün, 40 gece sürecek yürüyüş sonrasında Ankara’da buluşarak tepkilerini dile getirecek.

Peribacası Kapadokya Kültür ve Tanıtım Dergisi ekibinden Ayşe Mergenci, hareket kapsamında Doğu Akdeniz Kervanı ile 10 gün boyunca yürüdü. Mergenci’nin yürüyüşle ilgili gözlemlerini içeren yazısını haberin sonunda okuyabilirsiniz.
 
Büyük Anadolu Yürüyüşü Hareketi kapsamında, İç Anadolu Kervanı adıyla 05 Mayıs 2011 günü Avanos’tan yola çıkacak ekip, saat 12:30'da Avanos çarşı merkezindeki heykelin önünde bir basın açıklaması yaptıktan sonra yürüyüşü başlatacak. Güzergah üzerindeki köylerde yaşayanlarla iletişime geçerek hareketin amacını anlatacak olan ekip üyeleri, köylerde ya da yanlarında taşıyacakları çadırlarda konaklayacaklar. Günde 15 ila 20 km arasında yürüyerek, Kesikköprü, Sarıyahşi, Afşar ve Gölbaşı’nda basın açıklamaları yapmayı planlayan kervan, diğer kervanlarla Ankara-Gölbaşı’nda buluşacak.

İç Anadolu Kervanı’nın güzergahı
İç Anadolu Kervanı iletişim sorumlusu Özgür Küçüktülü’den aldığımız bilgiye göre kervanın güzergahı şöyle:
05 Mayıs 2011: Nevşehir Avanos’tan hareket, Yeşilöz’de civarlarında konaklama (17 km).
06 Mayıs 2011: Yeşilöz’den hareket, Civelek-Yeni Yaylacık-Yüksekli. Yüksekli civarlarında konaklama (15 km).
07 Mayıs 2011: Yüksekli’den hareket, Yeşilyurt-Hacılar-Yeşilli-Şahinler-Aydoğmuş-Küçük Kayapa’da konaklama (18 km).
08 Mayıs 2011: K. Kayapa’dan hareket, Büyük Kayapa-Kızılağıl-Yürücek-Kesikköprü’de konaklama. Kızılırmak’tan karşıya geçilecek (16 km).
09 Mayıs 2011: Kesikköprü’den hareket, Kara Boğaz-Ecikağıl-Devedamı’nda konaklama (17 km).
10 Mayıs 2011: Devedamı’ndan hareket, Harmandalı-Boğazköy’de konaklama (15 km).
11 Mayıs 2011: Boğazköy’den hareket, Sarıyahşi-Çatal Pınar’da konaklama (17 km).
12 Mayıs 2011: Çatal Pınar’dan hareket, Şeyhli-Palazobası-Değirmenyolu-Yazı Söğüt’te konaklama (15 km).
13 Mayıs 2011: Yazı Söğüt’ten hareket, Gül Hüyük-Kaçarlı-Acıkuyu’da konaklama (16 km).
14 Mayıs 2011: Acıkuyu’dan hareket, Şahlıkışla-Acıöz-Büyük Damlacık’da konaklama (16 km).
15 Mayıs 2011: B. Damlacık’tan hareket, Küçük Damlacık-Odun Boğazı-Tatar Hüyük-Eğribasan-Suyugüzel’de konaklama (21 km).
16 Mayıs 2011: Suyugüzel’den hareket, Afşar’da konaklama (20 km).
17 Mayıs 2011: Afşar’dan hareket, Yeniköy-Yöreli-Bağiçi’nde konaklama (18 km).
18 Mayıs 2011: Bağiçi’nden hereket, Mahmatlı-Ahiboz-Yağlıpınar’da konaklama (16 km).
19 Mayıs 2011: Yağlıpınar’dan hareket, Gölbaşı’nda konaklama (20 km).
20 Mayıs 2011: Gölbaşı’ndan Ankara’ya hareket (10 km).

İç Anadolu Kervanı’nın bildirisi
Kervanın, Büyük Anadolu Yürüyüşü’nün bildirgesine ek olarak, yola çıkmadan önce okuyacağı basın bildirisinde şunlar vurgulanacak:
“Türkiye yabancı yatırımcılara suyunu, toprağını, doğasını satan bir ülke haline gelmiştir. Dağlarımızda 40 bin ruhsatlı maden arama şirketi taşımızı, toprağımızı altüst etmekte ve siyanür kullanmaktadır. Dünya, nükleer atıklara hala çözüm bulamamışken ülkeye nükleer santraller yapılmak istenmektedir. 10 bin civarı HES (Hidro Elektrik Santrali) yapılması planlanmaktadır. HES’ler yüzünden birçok köy boşaltılmış, tarih yok edilmiştir. Çoğu bölgede kanal tipi HES’ler yapılmış, köylünün, bitki örtüsünün ve hayvanların suya erişimi ortadan kalkmıştır. Kanal tipi HES’ler için güya zorunlu tutulan ‘Can Suyu’ bile verilmemektedir. Can suyu tüm doğa için ihtiyaç duyulan su demektir, bu su olmazsa HES’lerin yapıldığı derelerde HES dışında bir yaşam belirtisi kalmayacaktır. Zaten, ülkemizde ‘Can Suyu’ vermek, oradan bir hortum su vermekle eşdeğerdedir. Üstelik şirketlerin hazırlattığı ama zorunluluk olan ÇED raporları dahi yok sayılmış, yürütmeyi durdurma kararı olan santralleri Başbakan ve Bakanlar kendi eliyle açmıştır.
Anlaşmalar gereği üretilecek elektriğin hepsini devlet satın alma garantisi verdiği için yatırımcılar için çok karlı bir iş olarak görülmektedir, üstelik yarı kapasite çalışan santraller dahi tam kapasite çalışıyor gibi devletten para almaktadır. Bunun sonucunda da neredeyse suyu olmayan derelere bile HES’ler yapılmakta, doğa katledilmekte ve ülke içi köy göçlerine neden olmaktadır.
Tüm bu nedenlerden dolayı Türkiye’nin her tarafından Ankara’ya kervanlar yürüyor. Hiçbir siyasi üst başlığı kabul etmeyen kervanlarımız topluca ANADOLU’YU VERMEYECEĞİZ diye haykırmaktadır. Özellikle bu su mücadelesi bütün Türkiye halklarının ortak mücadelesidir, halkların su mücadelesi olmazsa olmaz mücadelelerinden biridir.”

(Büyük Anadolu Yürüyüşü’nün bildirgesine ve kervanların yürüyüş günlüklerine www.anadoluyuvermeyecegiz.net isimli web sitesinden ulaşabilirsiniz.)

Kervanların Talepleri
- Kırsal yaşamımızı, kültürel mirasımızı ve biyolojik çeşitliliğimizi tehdit eden, kâr hırsıyla hazırlanmış hidroelektrik santral (HES) ve baraj projelerinin tamamı durdurulmalıdır. Bugüne kadar yapılmış uygulamaların doğal alanlarımız üzerinde yarattığı yıkımı giderecek çalışmalar acilen başlatılmalıdır.
- Ormanlarımızın yok olmasının önünü açacak 2B yasal düzenlemeleri derhal geri çekilmeli, ormanların özelleştirilmesine dair hazırlıklar durdurulmalıdır.
- Ne koruma alanlarını, ne tarım alanlarını ne de canlı yaşamını dikkate alan madencilik faaliyetleri durdurulmalı, bu faaliyetlerin ekosistem üzerindeki etkisi göz ardı edilerek verilmiş tüm maden ruhsatları iptal edilmelidir.
- Var olanlara her geçen gün bir yenisi eklenen, doğaya verdikleri zarar tartışılmaz termik santraller ve nükleer santral yatırımları derhal durdurulmalıdır.
- Bizden önce bu topraklarda yaşamış onlarca uygarlıktan günümüze miras kalan Hasankeyf gibi nice kültürel zenginliğimizi tehdit eden projeler ve uygulamalar derhal durdurulmalıdır. Sadece bize değil tüm insanlığa ait bu değerler itinayla korunmalı, gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarılması için gerekli çalışmalar acilen başlatılmalıdır.
-Çevre ve Orman Bakanlığı’nın izniyle, doğayı yok eden şirketler tarafından finanse edilen özel firmalar tarafından hazırlanan ÇED raporları ve buna izin veren ÇED Yönetmeliği derhal iptal edilmelidir. Doğanın hassas dengesi, kamuoyu vicdanı, sivil toplum kuruluşları ve yerel halkın kanaatinin dikkate alınmadığı hiçbir projeye onay verilmemelidir.
-Tüm koruma alanlarını ticari yatırımlara açan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı geri çekilmeli, Yenilenebilir Enerji Kanunu derhal iptal edilmelidir. Var olan koruma alanlarının statüleri güçlendirilmeli; biyolojik çeşitliliği korumak için önemli doğa alanlarına hızla koruma statüsü kazandırılmalıdır.
-Özel şirketlerin ve kamu kurumlarının doğayı katletmesinin önünü açan ‘kirleten öder’ mantığı ve uygulaması terk edilmeli, doğaya zarar verenlerin ağır cezalara çarptırılmasını öngören yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
- Yaptığı yatırımlarla doğanın dengesine müdahale eden icracı bir kuruluş niteliğindeki Devlet Su İşleri (DSİ) ile doğayı korumakla yükümlü Çevre ve Orman Bakanlığı’nı aynı çatı altında birleştiren yapı derhal değiştirilmelidir. Çevre ve Orman Bakanlığı, şirketlerin çıkarlarını savunmak yerine; asli görevi olan, doğayı koruma görevini yerine getirmelidir.
- Tüm canlı yaşamını tehdit eden hibrit tohumların, GDO’lu ürünlerin ve üretimde kullanılan her türlü kimyasal maddenin kullanımı durdurulmalıdır.

Büyük Anadolu Yürüyüşü Kervanları
01 Mayıs 2011 tarihi itibariyle harekete katılan kervanlar ve yola çıkış tarihleri şöyle:

Kuzey Ege Kervanı: 26 Nisan 2011 günü Altınoluk'tan yola çıktı.
Batı Akdeniz Kervanı: 12 Nisan 2011 günü, Kaş ve Alakır Vadi'sinden gelen gruplarla birlikte Antalya’dan yola çıktı.
Doğu Akdeniz Kervanı: 16 Nisan 2011 günü Antakya’dan yola çıktı. Son göçerler Sarıkeçili yörüklerle birlikte, develeriyle, kıl çadırlarıyla ilerliyorlar.
Mezopotamya Kervanı: 10 Nisan 2011 günü Hasankeyf'ten yola çıktı.
Ege Kervanı: 17 Nisan 2011 günü  İzmir'den yola çıktı.
Güney Ege Kervanı: 09 Nisan Cumartesi Yuvarlakçay'dan eşekleriyle birlikte yola çıktı ve Bodrum-Kızılağaç köyünden at arabası ile yola çıkan ekiple buluştu.
Doğu Karadeniz Kervanı: 02 Nisan 2011 günü  Artvin'den yola çıktı.
Trakya - Marmara Kervanı: 24 Nisan 2011 günü  Edirne'den yola çıktı.
İç Anadolu Kervanı: 05 Mayıs 2011 günü Avanos’tan yola çıkacak.
Batı Karadeniz  Kervanı:
LOÇ Vadisi’nden mayıs ayı içinde çıkması planlanıyor.
“Ölüler Altın Takmaz” - Uşak İnay Köylüleri

Doğu Akdeniz Kervanı ile yürüyen Ayşe Mergenci’nin izlenimleri
Peribacası Kapadokya Kültür ve Tanıtım Dergisi ekibinden Ayşe Mergenci, hareket kapsamında Doğu Akdeniz Kervanı ile yaptığı 10 günlük yürüyüşe dair gözlemlerini bir yazıda topladı. Mergenci’nin yazısına aşağıda yer veriyoruz.

DOĞU AKDENİZ KERVANIYLA 10 GÜN

Yazan: Ayşe Mergenci

Doğu Akdeniz kervanından, kervandaki dostlarımdan, yolumdan ayrılmak çok zor oldu.. Bir parçam hala sloganlarla yürüyor, köylülerle sohbet ediyor, zabıtalarla tartışıyor, belediye başkanlarına kızıyor…

Bir tarafım Pervin anneyle Bulut’la, Yağmur’la (develerimiz), bulutlarla yağmurlarla ve dostlarımla yürüyor.. Çantası ağır gelene destek oluyor su dağıtıyor…

10 gün süren bu yolculuğun yankısı dışarıda 10 yıl sürer mi bilinmez ama içimde yıllarca süreceğe benzer. Betül Hanım yola çıkarken bunun aynı zamanda bir iç yolculuk olduğunu söylemişti. Melek ben ayrılırken bana “İçimdeki Yolculuk” kitabını verdi.. Bu yürüyüş dışarıda olduğu kadar içeride de bir yürüyüştü. Ve ben içimdeki zabıtayla, güvenlik görevlileriyle ve belediye başkanlarıyla da tartıştım; kimine yenildim, kimini yendim.

Paylaşmanın tadı damağımda kaldı. Pekmez dökülmüş ekmeğin bu kadar lezzetli olacağını bilemezdim. Elma yemezdim ben, Melek çaktırmadan salatanın içine doğrayana kadar. Pestil de yemezdim, günde 30 km yürüyüşten sonra yeme içme konusunda seçiciliğimi kaybedene kadar…

Bu kadar kısa zamanda nasıl aile olduk biz? Ayrılmak neden bu kadar zor geliyor tam olarak bilmiyorum. Birbirimizi son görüşümüz olmadığına eminim.. Herkesle ilk merhabada başlayan bir yakınlık vardı.. Sanki daha önceden birbirimizi tanıyorduk da, bu vesileyle de toplandık gibi…

Gün gün not tutma becerim olmadığından tam olarak hangi gün neredeydik, kimlerle tanıştık, kimlerle yürüdük, kim nerede ayrıldı hatırlamıyorum. Hatırladığım ve devşirdiğim kadarıyla:
 
Hikaye 16 Nisan’da Antakya’da yazılmaya başlandı. Benim Doğu Akdeniz kervanını seçme nedenlerim arasında bir biyolog olarak bilmediğim bu bölgenin biyolojik çeşitliliğine merak duymak, bu kervanın Yörük kervanıyla birleşecek olması vardı. Melek ve Murat’la farklı farklı şehirlerden yola çıkıp, Antakya’da doğasının satılmasına ve yok edilmesine seyirci kalmak istemeyen yürüyüşçülerle buluşup basın açıklaması yapıp yürüdük. Halkın tepkisi ilginçti; esnaf kimi zaman şaşkın şaşkın izliyor, kimi zaman balkonlardan alkış ve destek geliyor, otoyolda arabalar klaksonlarıyla ve selektörle destek veriyor, kimi elini kaldırıp “Ne yapıyorsunuz siz” hareketi yapıyor, kervan ilerliyordu.. İlk günün yürüyüşü hem idmansızlıktan hem uykusuzluktan hem de şehirde yürümenin güçlüğünden zordu. Şehir dışından gelenleri İsmail Bey ve Nuray Hanım misafir etti; hiç tanımadıkları, bilmedikleri insanlara seve seve evlerini açtılar, yedirdiler, içirdiler. Ertesi gün Kırıkhan’dan yola çıkarak Topboğazı mevkiinde Erzin ve Dörtyol’dan gelen yürüyüşçülerle buluşup davulla zurnayla halay çektik ve İskenderun’a doğru yollara koyulduk.

Polisin elinden muz yemek!
Yürüyüşün Antakya ayağında polise karşı içimde olumsuz ne varsa yendim. Çünkü burada bizi takip eden (aramızda yürümeye takip etmek denirse) sivil polisler bizden birileriydi. Biri emekli olduğunda çevre eylemlerine katılacağını söylüyordu. Çevre konularında epey bilinçliydi. İlginç sohbetler ettik. Mola verdiğimizde bir köylünün ikram ettiği muzları bize dağıtırken bana uzattığı muza bakakaldım. Polisin genellikle dayak yediğimiz elinden muz yemek??? Sonra bizi beslemeye devam ettiler. Bir de baktık ki 5 kilo portakal satın almışlar; yorulduk, acıktık iyi gelir diye... Arabayla filan değil, bizimle birlikte yürüdüler. Birkaç kez gözlerimi ovuşturdum kulaklarıma fıtı fıtı yaptım… Vallahi gerçekti..
Mevki olarak tam hatırlamıyorum; çaya doyamadığımız molalardan birinde bir aile gelip bizimle fotoğraflar çektirdi. Ailenin reisi coğrafya öğretmeniymiş ve yürüyüşe katılamadığını ama takip ettiğini söyledi. Sohbetler ettik, sevgi yumağı olduk; giderken bize Kastamonu çekme helvası bıraktılar… 15 gün oldu, ben o helvanın hala kervanda olduğunu ve bitmediğini düşünüyorum! Her yerde dağıttık, şehir şehir herkes bir dilim aldı, bitmek bilmedi bir kutu helva.. Bereket dedikleri kelimenin anlamı buymuş.. Yaşadım da öğrendim

“Yahu yürü git işine”
Bu arada yine mola vermeye yakın olduğumuz bir noktada, yolun karşısındaki (sanırım 10-15 kişiydiler) orta yaşlı veya öyle görünmeye çalışan bir grup erkekten “ne yürüyo bunnar?” diye oldukça yüksek sesli bir soru geldi. Yolun karşısından bağırarak, kısaca “HES’ler ve Anadolu’nun satılmasına engel olmak için bir yürüyüş” gibi bir şeyler geveledim. Karşıdan gelen cevaplar ilginçti: “Yahu yürü git işine”, “Sizi annenize babanıza söyleyeceğim”. Bu arada bizim ekibin yaş ortalaması 40-45, çoğumuz çoluklu çocuklu insanlarız, aramızda yaşlı bir amcamız da var, en genç 3-4 kişi 28-32 yaşlarında… Kullandıkları cümleler genel anlamda hayata bakışlarını ve kimliklerini çok güzel açıkladı ama bakın arkasından ne oldu? Biz en yakın gölgede dinlenirken bu grubun olduğu bölgeden iki kişi geldi. Tavırlarına çok sinirlenmiş olmalıyım ki gelir gelmez haşladım onları: “Git işine diyordunuz, şimdi niye ayağımıza kadar geldiniz?” Sonra adamcağız açıkladı: “Ben demedim, ben sivil polisim. Onlara da sizin yürüyüşünüzün amacını anlattım. O grup baş örtüsüne özgürlük için yürüyor. Nasıl onlar düşüncelerini savunmak için yürüyorlarsa, sizlerin de öyle yaptığını söyledim.” Söylememe gerek yok herhalde, bu sivil polisler yukarıda bahsettiğim sivil polislerdi...
Sonra yürüyüşe katılamayan ama desteklemek isteyen bir vatandaş bir dünya biberli ekmek ve ayranla çıkageldi. Önceki gün o ekmekten aşermiştik. Evren ne istersek gönderiyordu…

Alışveriş merkezinin müdürü ve güvenlik görevlileri
Biz Mersin’e ulaşmadan bir gün önce insan zinciri vardı. Onun yorgunluğundan veya Anadolu Yürüyüşü propagandalarının etkisinden olsa gerek ki Mersin’de katılım çok değildi. Taş bina diye anılan belediye binasının önünde basın açıklamasını yaptık. Sonra yine yürüdük.. Forum alışveriş merkezinin çevresinden dolanırken yürüdüğümüz kaldırımdan bizi araç trafiğine atmaya çalışan işgüzar güvenlik görevlileriyle ateşli bir tartışma yaşadık. Biz yürüyüp yolumuza devam etmeye çalışırken içlerinden biri önümüze geçip, “Direniş gösteriyorlar, destek gönderin” diye anons etti telsizinden. Ölür müsün, öldürür müsün? Rahat bıraksa, kamuya ait olan kaldırımdan bir dakika içinde yürüyüp geçip gideceğiz. Aramızda kemoterapi gören bir teyze de vardı. Hasta teyzemizi ittirmeye başlayınca sinirlerimiz iyice gerildi. “Bizi kaldırımdan atamazsın, burası bize ait” dedim. O ise alışveriş merkezine ait olduğunu iddia edecek kadar ileri gitti. Gözü pek yürüyüşçülerimiz bu kendini bilmezi ciddiye almadı, haklarını savundu, anlatmaya çalıştı ve köprü altındaki gölgeye kadar yürüdü. Yine kamuya ait bir köprünün altında güneşten korunarak biraz nefes almak isterken alışveriş merkezinin müdürü (!) güvenlik ekipleriyle birlikte geldi ve köprünün altında duramayacağımızı söyledi. Adam alerjisi varmışçasına bize 3 saniye de bir “buradan gidin” diyor. Arada, “çevre”, “nükleer”, “HES”, “sizin çocuklarınız için” lafları geçiyor; adam tekrar, “buradan gidin” diyor. “Sana ne kardeşim? Memleketimin köprüsünün altında bir nefes alıyoruz” diyoruz. O yılmıyor… Yarım saat kadar bağrıştık; derken haklarının nereye kadar olduğunu hatırlayıp sustu. Dinlendik ve yolumuza devam ettik.
Ana yola çıkınca bir araç dolusu sivil polis indi tepemize. “Alışveriş merkezinden mi gönderdiler” diye sordum; içlerinden biri “evet” diye yanıtladı. Olay polise ne şekilde aktarıldıysa, epey gergindiler. Durumu anlattım; bizi kaldırımdan yola çıkarmaya çalıştıklarını vs. Bizi haklı buldular ve bir sorun olmadı. Zaten oraya kadar da polis eşliğinde yürümüştük.

Yollarda mola verdikçe konuştuk insanlarla.. Mersin genel olarak destekledi. Arabalar, esnaf, yürüyen, yürüyemeyen… Mersin’de bizi fotoğraf sanatçısı ve gazeteci olan bir destekçi misafir etti. Artık, tanımadığımız insanların bize evlerini açıp tüm konforu sağlamasına alışmıştık. Kahve aromalı duş jellerine kadar faydalandım. Her ihtiyacımızla ilgilendiler, beslediler, yedirdiler, içirdiler, saçları süpürgeydi ayrılırken.

Sarıkeçili Pervin anne
Pervin annenin kervanıyla birleştik.. Pervin anne, 10 yaşındaki yürüyüşçümüz Yunus’a anlatıyor: “Bu Yağmur, bu Bulut (develerimiz). Yağmur evli ve hamile ama kocası Bulut değil. Bulut daha küçük. Yağmurun bebeğinin adı Irmak olacak”…

Kendisi bir Sarıkeçili olan Pervin anne ve kervanıyla Soğuk Su’da buluştuk. Gece kamp yerine ulaşıp, kamp ateşlerini gördüğüm anda içimde kuşlar, kelebekler ve bilimum kanatlı hayvanat uçuştu. İnanılmaz güzeldi, su, ay, ateş. Yeni dostlarımızla buluşmamız orada gerçekleşti..
Ertesi sabah çadırlarımızı toplayıp yollara vurduk kendimizi. Yürürken sohbetler ettik, birbirimizi tanımaya çalıştık. Şehirde yürümekten daha huzurluydu doğada yürümek. O karmaşa, o egzoz dumanı yok, şehrin sokaklarına sinmiş korku, endişe, kendini yok sayıp sanal bir şeylerin peşinden koşarak özünü inkar etme, bozulmuşluk yok. Herkes rahat bir nefes aldı. Huzur buldu..

Sonra Aydıncık.. Yine polisin nahoş yaklaşımı. Sizi kim örgütlüyor, arkanızda kim var tarzında sorular. Verdiğimiz cevaplar bir türlü tatmin etmiyor. Militanız hepimiz. Bir şeylere karşıysak başka bir şey düşünülemez. İyi insanlar olamayız. Birileri bize para yediriyordur biz kendimizi öne atıp böyle şeyler yapalım diye. Hükümet ne yaparsa doğrudur. Sual olunmaz. Yürümek bizim demokratik hakkımız değildir veya bu geri demokrasilerde kalmıştır. Nitekim bizim ülkemizin demokrasisi aldı başını gitti. Velhasılıkelam hiç duymamışlar yürüyüşü. “Diğer ilçeden, polisten haber gelmedi mi?” diye soruyoruz; “hayır” diye cevaplıyorlar. “Hiç gazete okumuyorsunuz sanırım” diyorum. Yanıt gecikmiyor; “evet bildin vallahi”. Neyse, kendilerince önlemlerini alıyorlar; bir yetmedi, iki ekip otosu geliyor, biri bizi içine tıkıştırıp merkeze götürecek büyüklükte. GBT sorgusu yapılıyor. Pervin anne muameleden rahatsız; diliyle dövüyor adamları. Sonra tavırlarını değiştiriyorlar biraz, kahvaltımıza eşlik ediyorlar, ardından yürürken takip.. Bizi maksimum rahatsız eder tarzda, sürekli müdahale, “sola geç”, “sağa geç”, “daha kenardan, yola çıkma”; bir de araya sıkıştırılmış “biz sizin güvenliğinizden sorumluyuz, o yüzden böyle yapıyoruz”lar.

Mağarada yaşayan Mustafa Ağabey
Konaklama yerimiz Menekşe Mağarası. Yıllardır burada yaşayan Mustafa Ağabey nevi şahsına münhasır biri. 20 yıl önce kültür bakanı bu mağarayı ona tahsis etmiş. O da mağaranın içini temizlemiş, kabartmalar yapmış, sobasını, mutfağını kurmuş. Belinde bir çan, o yürüdükçe mağaranın içinde sesler yankılanıyor. Geçimini konaklayanlara çay satarak karşılıyor. Mağarada yaşıyor diye titiz olmadığını asla düşünmeyin. Kendi kuralları var ve çok titiz. Hatta bize epey sabır gösterdi misafirperverlik adına. Biz ayrıldıktan sonra dip temizliği yapıp tüm eşyalarını yeniden yerleştirmiştir eminim. Akşam yemeğimiz için Pervin anne tandır yaptı, tadı hala damağımda. Şekerlisi, tuzlusu nefisti. Geceyi vadide suyun kenarına kurduğumuz çadırımızda geçirdik.

Gülnar’da yine polisle bir sıkıntı. Tutanak tutmaktan, birimizi merkezde ağırlamaktan bahsediyor. İlk defa sakin ve aklı başında bir insan gibi, laftan anlamayan bir polise laf anlatayım dedim. Başarıyla sonuçlandığında kendime ve herkese dedim ki “Sinirlenmeyince, kibar davranınca sonunda laftan anlayabiliyorlarmış!” Veeee bir süre sonra bunun böyle olmadığı, o sırada gelen bir direktif gereği geri çekildiklerini öğrendik. Bizim durumumuzda izin gerekmediği ve tutanak tutma yetkilerinin olmadığını bildiren bir haber. Bu siville Gülnar sokaklarında karşılaştık. Hayal kırıklığı, öğrendiklerini unut ve laf anlamayan polise bağırmaya devam et!

Nükleer santral kurulacak, 10 bin kişi işe alınacak
Gülnar’da kahvelere dağıldık esnafla konuştuk. Herkesin deneyimi farklıydı. Ben ve Burak birlikte dolaştık. Ve insanların mensup oldukları parti başkanı ne fikirdeyse o fikirde olma eğilimi gösterdiklerini gördük. Genel olarak söyledikleri şu (her kim vaat ettiyse); nükleer santral kurulması durumunda 10 bin kişi işe alınacakmış. Ve bu 10 bin kişi bu halk arasından olacakmış. Yani biz bu yürüyüşle onların ekmeğini elinden almaya çalışıyormuşuz. Bu yüzden bizi pek hoş karşılamadılar. Suratlar asıktı ve gidin buralardan tavrı hakimdi. Yine de içlerinden bizi misafir etmek isteyen insanlar çıktı; yedirdiler, içirdiler, yolcu ettiler.

Gülnar’da yaşananlar ilk travmalarımızdı. Sonra Zeyne’ye yola çıktık. Zeyne’de de aynı tutum vardı. Develerin yükleri ağır geldi. Yürümek istemedi. Kıl çadırları yoldan geçen bir kamyona yükledik. Bu kamyon beni ve yükleri Zeyne’ye bırakacaktı. Lakin, Zeyne’ye ulaşınca karşıma çıkan zabıta indirmeme izin vermedi. Çadırı kurmayacağımızı, sadece indireceğimizi, develere yükün ağır geldiğini, kervanın geri kalanı gelince çadır yeri konusunda belediye başkanıyla konuşacağımızı söyledim. Dinlemedi. Olmayan yasalarla bana kamyondaki eşyayı indiremeyeceğimi söyledi. “Ben otobüsten inen bir yolcu da olabilirdim, istediğim eşyamı indiririm” diyorum. Kamyon şoförüne gitmesini söylüyor. Kamyoncu yolundan ediliyor biz tartışırken. Anladım ki yasalarla koruma altında filan değiliz. Her an aptalca müdahalelerle karşılaşabilirsin. Bu arada kamyoncu, yürüyüşümüz ve amaçları hakkında oldukça bilgiliydi; hatta gazetede fotoğrafımı gördüğünü söyledi.
Meydandaki kalabalıkla konuştum, yürüyüşümüzü anlattım. Bizim değil o ilçede konaklamamız, oradan geçmemiz bile istenmiyor. En son çare “nükleere evet dediğiniz için mi böyle?” diye sordum. Biri “evet, bize iş kapısı olacak” dedi. Onu, “size olmayacak; ayrıca aranızdan 3-5 kişinin bir süre için alacağı asgari ücrete değiştiğiniz şeyin farkında değilsiniz. Bütün bunların detayını konuşmak bir yana, kendi düşüncesi sizinkinden farklı olan insanların eşya bile indirmesine izin vermemeniz ne demektir? Biz, boğazınıza yapışıp fikrinizi değiştirin demiyoruz. Bizi günde 20-30 km yürüten bir inançla yola çıktık, bari buna saygınız olsun” diye yanıtladım ama nafile…

Bu arada Pervin anne basına ve jandarmaya haber verdi. Olay kısa zamanda haber oldu. Eşyaları Zeyne’ye varmadan bir yol kenarına götürdük, develer sırısıklam, yoldaki arkadaşlarımız sırılsıklam.. Hikayenin buradan sonrası da uzun.. Ama sonuç olarak, o gün Zeyne’ye girmedik.. Ertesi gün cuma namazını müteakiben girdik. Önceki gün çıkan haberler epey utanç yaratmış. “Biz misafirperveriz, sizi evimizde de konaklatırız” diyenler oldu. Ayrıca, Zeyne’de gerçekten yardım edenler de çıktı. Çadırımıza kadar geldiler konuştuk. Develerimiz yolda kaldığında arpa getirdiler…

Tüm kervanlar Ankara’da buluşacak
Sizlere 10 günlük yürüyüşün bir bölümünü yazabildim. İlk fırsatta tamamını kaleme almaya niyetliyim. Fırsat buldukça kervana yine katılmak istiyorum ve tüm kervanların Ankara’da buluşacağı günü iple çekiyorum.

Okunma Sayısı Okunma Sayısı: 70340 Eklenme Tarihi Tarih: 2011-05-01

Doğu Akdeniz Kervanı
Doğu Akdeniz Kervanı
Doğu Akdeniz Kervanı
Doğu Akdeniz Kervanı
Doğu Akdeniz Kervanı
Foto: Eda Çiçek
Doğu Akdeniz Kervanı Foto: Eda Çiçek
Doğu Akdeniz Kervanı
Foto: Eda Çiçek
Doğu Akdeniz Kervanı Foto: Eda Çiçek
Doğu Akdeniz Kervanı
Foto: Nilgün Karasu
Doğu Akdeniz Kervanı Foto: Nilgün Karasu



    Avanos Kadın Girişimciler Kooperatifi Çinicilik Kursu açıyor

    İsveçli kaşif Mikael Strandberg Kapadokya’da

    Yavuz İşçen'den Ankara Kent Yazıları sitesi

    Turasan uluslararası ödüllerine yenilerini ekledi

    9. Uluslararası Kapadokya Dağ Bisikleti Festivali Yapıldı

    Özel Kapadokya Kültür Müzesi’ne anlamlı ödül

    KMYO öğrencilerine Kapadokyalılık bilinci semineri

    1.Geleneksel Lozan Mübadilleri Festivali Yapıldı

    Uluslararası Aksaray-Güzelyurt Dağ Bisikleti Yarışı yapıldı

    Karlıkevi’nin gelenekselleşen sanat kampı

    Peribacası Dergisi Kanal B’ye konuk oldu

    CCR Hotels’de Soner Arıca konseri

    Kapadokya’da ‘Klasik Keyifler’

    II. Uluslararası Güzelyurt-Ihlara Yaz Sanat Akademisi-2009 başlıyor

    Rehberlerin kaleminden Kapadokya

    Kapadokya’da şarap tadımları

    Peribacası Dergisi EMITT Fuarı’nda ücretsiz kitap dağıttı

    ‘Klasik Keyifler’ Grubu Kapadokya’daydı

    II. Uluslararası Güzelyurt-Ihlara Yaz Sanat Akademisi-2009 sona erdi

    4. Uluslararası Fabrikart Çağdaş Sanatlar Festivali başlıyor

    Yeni bir Kapadokya kitabı

    Web sitemiz Milliyet Gazetesi’nde tanıtıldı

    Wedding Turkey 2009 Fuarı başlıyor

    2. Cross Golf Turnuvası Kapadokya’da Yapıldı

    Ömer Fethi Gürer’den “Niğde-Kapadokya’nın Başkenti” kitabı

 1  2  3  4  5 ... 73 


Nevşehir Hava Durumu
Seçimi Hatırla
İl Seç
İstatistik
Toplam : 121838146 ziyaretçi
Bugün : 17064 ziyaretçi
Dün : 26783 ziyaretçi
S. Yükleme Süresi : 0.53 sn

toplu mail


Copyright 2009 - Tüm hakları saklıdır. Sitemizdeki tüm fotoğraf, yazı, doküman ve düşünce ürünleri 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Kaynak gösterilerek dahi kopyalanamaz. Aksine davrananlar hakkında avukatımız aracılığı ile hukuki takibat yapılacaktır.
 

cappadocia@cappadociaexplorer.com