Yazan: Ayça Olcaytu İşçen
Mayıs 2009
Ürgüp'ten Mustafapaşa-Taşkınpaşa yolunu takip ederek 15 km ilerlerseniz, Cemil Köyü'nü geçtikten 2 km sonra sağ tarafınızda 'Keşlik Manastırı' levhasını göreceksiniz. Mini-parkına aracınızı bırakıp stabilize yoldan 100 m kadar yürüdüğünüzde büyük ihtimalle manastır görevlisi Cabir Coşkuner tarafından karşılanacaksınız. O andan itibaren turist ya da gezgin değil, Cabir Bey'in misafirisiniz. Yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle sizi ağaçların altındaki vahasında soluk almaya davet edecek, manastırın girişindeki çeşmenin lezzetli suyuyla demlediği çayından içmeden bırakmayacaktır. Kendini Keşlik Manastırı'na adamış olan bu modern zaman keşişi ile sohbet edip, onun coşkulu rehberliğinde kompleksi gezerken Kapadokya'nın zenginliğine bir kez daha hayran kalacaksınız.
Kapadokya'nın gezmekle bitirilemeyecek güzellikleri arasında Keşlik Manastırı'nın kalbimizdeki yeri özeldir. Bizi buraya çeken şey manastırın ilgiye değer olmasından çok Cabir Bey'in buraya duyduğu sevgidir. Evli ve iki çocuk babası, Cemil Köylü Cabir Bey, 51 yıllık ömrünün çok büyük bir bölümünü burada geçirmiş. Manastırın önündeki dededen kalma bahçeye çocukluğunda babasıyla diktiği ağaçlara gözü gibi bakan, mıntıkanın her türlü temizlik ve bakımını gönüllü olarak yapan, koruyup gözeten Cabir Bey, zamanının büyük bir bölümünü burada geçiriyor. Manastırın kapalı olduğu kış aylarında bile buraya gelen Cabir Bey, "etrafı kolaçan ederim, sonra kiliseyi açıp kendime bir kahve yapar, özlem gideririm" diyor. Hatta rehberlerden talep olursa karda kışta üşenmeden Ürgüp'ten gelip manastırı açıyor.
Manastırda Köylere Hizmet Götürme Birliği görevlisi olarak bulunan Cabir Bey Fransızcayı iyi konuşuyor; gelenleri ayrıca İngilizce ve İtalyanca olarak da bilgilendirebiliyor. Ziyaretçi defterine yazılanları okuduğunuzda her milletten insana burayı sevdirdiğini anlıyor, onun gibi Kapadokya gönüllüsü insanların bölgede çoğalmasını diliyorsunuz.
Manastır yaşamı
Keşlik Manastırı'nı tanımadan önce Kapadokya'daki manastır yaşamı ile ilgili kısa bir bilgi vermekte yarar var.
Roma İmparatorluğu'nda Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte 3. yüzyıl sonlarında ortaya çıkan ilk keşişler, rahat ibadet edebilmek amacıyla zulümden kaçarak tek başlarına yaşıyorlardı. Roma İmparatorluğu'nun Hıristiyanlığı benimsemesiyle birlikte keşişlerin sayısı azalacağına artarak, inziva hayatı inancı sınamanın bir yolu olarak görülmeye başlandı. Bu münzeviler, sadece ibadet ederek yaşıyor, çevredeki halkın getirdiği basit yiyeceklerle hayatta kalıyor, hatta yıkanmıyorlardı. Ortodoks mezhebinin kurucusu, Kayserili Aziz Basileos (329-379), bireysel bir yaşam süren bu keşişleri manastırlarda örgütleyerek manastır yaşamının kurallarını oluşturmuştur. Aziz Basileos, 300 dolaylarında Yukarı Mısır'da yüzlerce, hatta binlerce kişiden oluşan manastırları kuran Pakhomios'un modelini bazı değişikliklerle Anadolu'ya uyarlamıştır. Keşişlerin Mısır'daki modele göre daha küçük gruplar halinde manastır çatısı altında toplanarak, belli bir yönetim yapısı içinde, günlük gereksinimlerini üreterek yaşamalarını, hayır işleri yaparak topluma yararlı olmalarını öngören Aziz Basileos, tüm yaşamı boyunca bu konuda büyük mücadele vermiştir.
Manastırlar bulundukları bölgenin ruhani merkeziydi. O bölgede yaşayanlar, manastır kilisesinde ibadet eder, dini konularda keşişlere danışarak yardım isterlerdi. Yapılan araştırmalar, manastırların sosyal ve kültürel açılardan da halkla iç içe olduklarını gösterir. Halk, manastırın hastanesinden yararlanır, yaşlılar ya da acizler manastıra sığınır, yoksul olanlar yemeklerini burada yerlerdi. Manastırda yaşayan keşişler de üretim gibi konularda halktan destek alırlardı.
Keşlik Manastırı
Keşlik Manastırı içinde kayaya oyulmuş biçimde, iki kilise, yemekhane, ayazma, çeşitli keşiş hücreleri ve şarap yapım bölümleri ile küçük şapeller bulunmaktadır. Ürgüp'e toplam uzaklığı 15 km olan manastırda kilise ve yemekhane bölümlerinin yıkılmış olan girişleri kesme taş kullanılarak restore edilmiştir.
Arkhangelos Kilisesi, manastırın en dikkat çekici yapısıdır. Giriş kapısının tam karşısında yuvarlak bir niş içindeki oldukça tahrip edilmiş bulunan Cebrail (Arkhangelos) freski bu kilisenin bu adla bilinmesine neden olmuştur. Günümüzde Kara Kilise adıyla da anılmaktadır. Kara Kilise adı, kilisenin içinin isle kaplanmış olmasından kaynaklanmaktadır. Kilisenin alt kısımlarındaki freskler yok olmuştur. Üst kısımdakiler ise is nedeniyle tam seçilememekle birlikte neredeyse hiç tahribata uğramamıştır. Apsis üzerinde son akşam yemeği (İsa ve havarilerinin son buluşması) ve İsa'nın mezara konuluşu sahneleri görülebilir. Seçilebilen diğer sahneler arasında vaftiz (İsa'nın Yahya tarafından vaftiz edilmesi), Meryem'in Elisabeth'i ziyareti (Meryem'in selamıyla Elisabeth'in Yahya'ya hamile kalması), anastasis (İsa'nın Adem ve Havva'yı ölüler diyarından kurtarması), İsa'nın kötürümleri iyileştirmesi (İsa'nın gösterdiği mucizelerden biri) ve İsa'nın biçim değiştirmesi (metamorfoz, Tanrı'nın Musa ve İlya önündeki İsa'ya tanıklık etmesi) sahneleri sayılabilir. Apsisin tavanında Pantokrator İsa (evrenin efendisi ve yöneticisi) tasviri yer almaktadır.
Kilise ile aynı kaya bloğunda sağ tarafta içinde ayazması olan bir yemekhane vardır. Ayazmanın içinde suyun geldiği noktanın üzerinde kayaya oyulmuş ilginç bir kabartma bulunmaktadır.
Stefanos Kilisesi, manastır kompleksi içinde ayrı bir kaya bloğunda yer almaktadır. Kısa bir patika bu kaya bloğunun önüne kadar ulaşmaktadır. Kaya bloğunun batı tarafında şarap yapım yeri, kuzey tarafında iki katlı olarak yapılmış bir şapel bulunmaktadır. Stefanos Kilisesi, kayanın güney tarafındadır. Düz tavanlı olarak yapılmış olan kilise, tavanındaki büyük boy haç şeklinden dolayı Haçlı Kilise adı ile de bilinmektedir. Tavandaki Aziz Euphemia haçı olarak bilinen haç, İkonaklast dönemde (726-843) yapılmıştır. Haçın etrafını çeşitli bitki motifleri süsler.
Apsisinde bir sunak taşı vardır. Apsisin tavanında bir haç, içinde ise şehit tasvirleri yer almaktadır. Kilisenin yan duvarlarında nişlerin içine yapılan fresklerde İncil'den konular işlenmiştir. Karşı duvarında ise havarilerin yanı sıra çizilen at ya da geyik figürleri ilginçtir. Kilisenin tabanında bulunan çeşitli mezar oyukları buranın mezar şapeli olarak kullanıldığını göstermektedir.
Not: Bu yazı Peribacası Kapadokya Kültür ve Tanıtım Dergisi’nin Mayıs 2009 sayısında yayınlanmıştır. Derginin telif hakları ile korunmaktadır. Hiçbir ÅŸekilde kopyalanamaz.
www.cappadociaexplorer.com