Vespa motosikletleriyle İtalya’dan yola çıkarak Yunanistan üzerinden Türkiye’ye gelen Toskanalı Fabrizio Leverone (40) ve Massimo Sinatti (48) ülkemizde en çok Kapadokya’dan etkilendi. Aydınlık gazetesinden Fatma Batukan Belge’nin yaptığı habere göre, yıllardır dost ve iş ortağı olan Leverone ile Sinatti, Vespa motosikletleri ile bir yolculuğa çıkmaya karar vererek 18 Temmuz’da İtalya’dan hareket etti. Yolculuk kapsamında Kapadokya’ya gelen sıkı dostlar hem bölgeyi gezdi hem de balon turuna katıldı.
Fatma Batukan Belge’nin Fabrizio Leverone ve Massimo Sinatti ile yaptığı röportajın bir bölümü şöyle:
Vespa’yla Kapadokya’ya seyahat fikri nasıl doğdu?
Fabrizio: Şubat’ta 40 yaşını doldurdum ve uzun zamandır bir seyahate çıkmamıştım. Massimo ile yıllardır dost ve iş ortağıyız. O da güzel bir yolculuk yapmak istiyordu. İstanbul’a gitmeyi teklif ettim. Çünkü İstanbul, beni cezbeden az sayıdaki büyük kentten biri. İstanbul’da tango yapan bir arkadaşımız da var (Funda). Massimo ile ben de dans ediyoruz. Massimo’ya konuyu açtığımda hemen Kapadokya’yı önerdi; onun hayaliydi. Ayrıca bu yolculuğa Vespa ile çıkalım diye ortaya attı, ben de düşünmeden “Evet” dedim.
Neden Vespa? İkonik bir araç olduğu için mi?
Massimo’nun 32 yıllık bir Vespa’sı var ve içindeki çılgın tarafı ortaya çıkaran tek araç. Ama aynı zamanda iyi bir tangocu olarak romantik tarafını da... Modern ve büyük silindir hacmine sahip yeni nesil bir motosikletle herkes bu tür bir yolculuğa çıkabilir ama Vespa tamamen farklı bir şey. Benim de bir Vespa’m olması gerekiyordu, yakın arkadaşım Katia’dan ödünç aldım. Aslında ben de bütün yıl işe gidip gelirken motosiklet kullanıyorum, arabam yok. Massimo yola Vespa ile çıkmamızı düşünürken, ben herhangi bir araçla çıkabilirdim. Sadece 2 bin km sonra bu tür bir aracın ne kadar güzel olduğunu anladım.
Türkiye’de sizi en çok etkileyen şey ne oldu?
Massimo: Pozitif olarak Göreme vadisinde balonla büyülü ve masalsı uçuşumuz. Negatif olarak da İstanbul’u Vespa ile geçmenin sıkıntısı.
Fabrizio: Türk ekonomisinin anormal büyümesi. Geleceğin mimarisiyle inşa edilmiş gökdelenlerle çevrili D100 karayoluyla girip çıkarken hissediliyor. Ayrıca geçtiğimiz yollarda devamlı yolları büyütmek ve modernize etmek için yapılan çalışmalar ve büyük şantiyelerle karşılaştık. Duygusal yönden ise D100’de 20 km korkutucu biçimde gittikten sonra otele ulaşmadan önce google haritadan gözlerimi kaldırdım ve sağ tarafımda Taksim Meydanı’nı gördüm. Daha önce sadece Gezi Parkı protestoları sırasında televizyondan görmüştüm.
FotoÄŸraflar: Fabrizio Leverone ve Massimo Sinatti