2100 yılında yıldızlararası uzay yolculuğunu hedefleyen “Persephone” projesi kapsamında Kapadokya’dan ilham alarak topraktan kentler planlayan ünlü tasarımcı Rachel Armstrong, Geberit firmasının davetlisi olarak İstanbul’a geliyor. Mimarlığı kimya ile buluşturan Armstrong, 09 Haziran 2015 Salı günü Yapı-Endüstri Merkezi’nde “Ekolojik Çağda Mimarlık için Yeni Gelecekler: Griyi Yeşille Buluşturmak” etkinliğinde konuşacak. Armstrong, konuşmasının ardından soruları da yanıtlayacak. Saat 19:00’a başlayacak ücretsiz etkinlikte İngilizce’den Türkçe’ye simultane çeviri yapılacak. Rachel Armstrong, Cambridge Üniversitesi’nden birincilikle mezun olduktan sonra uzun süreli tutkusu olan evrimsel süreçler ve çevresel etkiler üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanınıyor.
Sentetik biyoloji ve akıllı kimya gibi gelişmiş yeni teknolojileri kullanarak binalar ve doğal çevre için sürdürülebilir çözümler tasarlayan Rachel Armstrong, Technology Entertainment Design (TED) platformunun da önemli konuşmacılarından. Yüzyıl içinde yıldızlararası uzay gemisi inşaatını harekete geçirmeyi amaçlayan “Persephone” projesinin parçası olarak, topraktan nasıl bir kent oluşturulabileceğini araştıran “Black Sky Thinking” grubunun başında bulunan Rachel Armstrong’a ilham veren mekanların başında Kapadokya geliyor. Armstrong, “Persephone” projesini şöyle açıklıyor:
“Bu bir dünya gemisi. Yerel insanları ve seyahatleri boyunca ihtiyaç duydukları iç mekanı içermekte. Aşağıdan yukarıya doğru büyüyen, topraktan oluşan bir şehir insan ırkını kurtarabilir. O nedenle, topraktan strüktürler oluşturuyor olacağız. Ben bunları bazı açılardan Kapadokya’daki mağaralar gibi düşünüyorum.”
Pamukkale travertenleri de Persephone projesine, su sistemlerinin uzay gemisinin yaşam biçimine nasıl dahil olabileceğinin ilhamını veriyor.
“Yeni gelecek için doğanın gücünü düşürmeden yaşamamız gerekiyor”
Yeni gelecek için doğanın gücünü düşürmeden yaşamamız gerektiğini düşünen Rachel Armstrong, doğal sistemlerimizin kapasitesinin açgözlü tüketim tarafından düşürüldüğü tehlikenin arkasını doldurmak için, şu anda farkında olmadan dünyamızın yaşanabilir kılınmasının tersi yönünde bir sistem kurduğumuzu belirtiyor. Bu olumsuz koşulları, kentlerimizi, toprak sentezinin alanları olarak kabul ederek aşabileceğimizin mümkün olduğunu söyleyen Armstrong, kentlerimizi küresel tüketim alanları olmaktan yaşamsal faaliyetlerin merkezi olmaya dönüştürebileceğimizi savunuyor.
Yaşamımız için en büyük tehdidin durağan olmayan bir dünyada değişime karşı verilen direnç olduğunu söyleyen Armstrong, “mimarlık doğadan koparıldığında değil, ancak doğayla bağlantılı olduğunda gerçekten sürdürülebilir olabilir” diyor.
Yaşayan Mimarlık “Persephone”
İnşaat ve enerji sektörü, bugün katı ve değişmez malzemelerle kurgulanarak hızla gelişen yapılı çevrenin evsizlik, atık ve kaynak kontrolü, trafik gibi sorunları karşısında yetersiz kalıyor. Persephone ekibi ise çözümün, doğayla etkileşim halinde olan, enerjisini kendi üreten, çevresindeki kimyasal reaksiyonlara tepki veren ve hareket etme yetisine sahip, “canlı” olmayan ancak “yaşayan” malzemelerle sağlanabileceğini düşünüyor. Armstrong önderliğindeki mimarlar ve bilim insanları bu malzemeleri geliştirmek için birarada çalışıyor.
Topraktan “yetişecek”, sürekli değişim ve “canlılık” içerisinde olacak uzay gemisinin kendini yenileyen, büyüyen popülasyona ve değişen ihtiyaçlara hızla tepki verebilen bir tasarıma sahip olması hedefleniyor.
Armstrong’a göre proje her ne kadar uzak bir geleceğe ait gibi gözükse de, şu an içerisinde bulunduğumuz çevrenin sürdürülebilirlikle ilgili sorunlarına cevap araması sebebiyle oldukça önemli bir görev üstleniyor.
Program
19:00-19:30 Kayıt ve ikram
19:30-19:40 Cengiz Kazazoğlu/İlham Kaynağımız: Su
19:40-20:30 Rachel Armstrong-Ekolojik Çağda Mimarlık için Yeni Gelecekler: Griyi Yeşille Buluşturmak
20:30-22:00 Six Pack Performansı ve Kokteyl
(Kaynak: yemetkinlik.com ve mimarizm.com)